Tebligat Kanunu 35.maddeye göre tebligat

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu


Esas No:2013/2439
Karar No:2015/1732
K. Tarihi:24.6.2015 


Taraflar arasındaki “maddi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Antalya 8.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 25.07.2011 gün ve 2010/244 E-2011/262 K. Sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 26.11.2012 gün ve 2011/14706 E-2012/17810 K. sayılı ilamı ile;
(...Dava, kum ocağı işleten davalı şirketin, davacının izni olmaksızın Aksu Çayı yatağından aldığı kumun bedelinin tazmini istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istem kabul edilmiş; karar, davalı tarafından temyiz olunmuştur.
Davacı, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak açtıkları Antalya 3.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/362 Esas sayılı dosyasında, bozma sonrası alınan bilirkişi raporu doğrultusunda davalarını ıslah etmelerine rağmen bozma sonrası ıslah yapılamayacağından dolayı mahkemece dava dilekçesinde talep edilen miktarla bağlı kalınarak hüküm verildiğini, bu bakımdan iş bu dava ile bilirkişi raporuna göre daha önce hüküm altına alınmayan miktarın tazminini istemiştir.
Davalı, cevap dilekçesi ile zamanaşımı ve esas yönünden davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Yerel mahkemece, Antalya 3.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2004/362 Esas sayılı dosyasındaki bilirkişi raporu hükme esas alınarak daha önce hüküm altına alınmayan miktar yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı şirketin Antalya'da bulunan adreslerine çıkartılan dava dilekçesi ekli duruşma gün ve saatini bildirir tebligatların bila tebliğ iade edilmesinden sonra Ankara Ticaret Sicili Memurluğundan davalı şirketin adresi sorulmuş, bildirilen adrese 24/05/2011 tarihinde Tebligat Kanunu'nun 35. maddesine göre tebliğ yapılmış ise de, bu adrese daha önceden usulüne uygun bir tebligat yapılmadığından yapılan tebligatın usulsüz olduğu, usulüne uygun herhangi bir tebligat olmamasına rağmen davalı vekilinin ilk defa 21/07/2011 tarihli duruşmaya katıldığı ve 25/07/2011 tarihli cevap dilekçesi ile zamanaşımı definde bulunduğu anlaşılmıştır. Davacı vekili zamanaşımı defi'nin süresi içerisinde yapılmadığını belirterek karşı koymuş ise de, davalıya yapılan usulüne uygun bir tebligatın bulunmaması ve davalı vekilinin dosyadan haberdar olmasından sonra yasal süre içerisinde sunmuş olduğu cevap dilekçesinde ileri sürdüğü zamanaşımı definin süresi içerisinde ileri sürüldüğünün kabul edilmesi gerekmiştir.
Zamanaşımı defi, bir hakkın istenebilirliğini önlediği için öncelikle ve ön sorun olarak çözümlenmesi, zamanaşımının gerçekleştiğinin anlaşılması halinde işin esasına girilmeden davanın sonuçlandırılmasını gerektiren bir hukuki yoldur. Bu nedenle yerel mahkemece, davalının zamanaşımı defi hakkında olumlu ya da olumsuz bir kara r verilmeden işin esası hakkında hüküm tesis edilmiş olması doğru olmayıp kararın bozulması gerekmiştir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; kum ocağı işleten davalı şirketin, davacının izni olmaksızın Aksu Çayı yatağından aldığı kumun bedelinin tazmini istemine ilişkindir.
Mahkemenin, davanın kabulüne dair verdiği karar davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece, yukarıda yazılı nedenlerle bozulmuştur.
Yerel mahkemece, “…7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 35.maddesinde 6099 sayılı Yasanın 9.maddesi ile 11.01.2011 tarihinde değişiklik yapıldığı, bu değişikliğe göre daha önce tebligat yapılmamış olsa bile tüzel kişiler bakımından resmi kayıtlardaki adresleri esas alınıp bu madde hükümlerinin uygulanacağı, bu durumda yasadaki değişiklik yürürlüğe girdikten sonra 24.05.2011 tarihinde Ankara Ticaret Sicil Memurluğundan davalı şirketin bildirilen adresine yapılan tebligat geçerli olup, zamanaşımı defi de süresi içinde ileri sürülmediği… “ gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını, davalı vekili temyiz etmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı şirkete dava dilekçesi tebliğinin geçerli ve yasaya uygun olup olmadığı; burada varılacak sonuca göre, zamanaşımı def’ini yasal süresinde ileri sürüp sürmediği noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10.maddesinde, “Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır.” hükmü öngörülmüştür.
Anılan Kanunun 11.01.2011 gün ve 6099 sayılı Kanunun 11.maddesi ile değişik “Adres Değiştirmenin Bildirilmesi Mecburiyeti” başlıklı 35.maddesinde; muhatabın adresini değiştirmesi halinde tebligatın ne şekilde yapılacağı düzenlenmiştir.
Anılan maddede;
“Kendisine veya adresine kanunun gösterdiği usullere göre tebliğ yapılmış olan kimse, adresini değiştirirse, yenisini hemen tebliği yaptırmış olan kaza merciine bildirmeye mecburdur. Bu takdirde bundan sonraki tebliğler bildirilen yeni adrese yapılır.
(Değişik fıkra: 11/01/2011-6099 S.K./9.mad.) Adresini değiştiren kimse yenisini bildirmediği ve adres kayıt sisteminde yerleşim yeri adresi de tespit edilemediği takdirde, tebliğ olunacak evrakın bir nüshası eski adrese ait binanın kapısına asılır ve asılma tarihi tebliğ tarihi sayılır.
(Değişik fıkra: 19/03/2003 - 4829 S.K./11. md.) Bundan sonra eski adrese çıkarılan tebliğler muhataba yapılmış sayılır.
(Değişik fıkra: 11/01/2011-6099 S.K./9.mad.) Daha önce tebligat yapılmamış olsa bile, tüzel kişiler bakımından resmî kayıtlardaki adresleri esas alınır ve bu madde hükümleri uygulanır.
(Ek fıkra: 11/01/2011-6099 S.K./9.mad.) Daha önce yurt dışındaki adresine tebligat yapılmış Türk vatandaşı, yurt dışı adresini değiştirir ve bunu tebliğ çıkaran mercie bildirmez, adres kayıt sisteminden de yerleşim yeri adresi tespit edilemezse, bu kişinin yurt dışında daha önce tebligat yapılan adresine Türkiye Büyükelçiliği veya Konsolosluğunca 25/a maddesine göre gönderilen bildirimin adrese ulaştığının belgelendiği tarihten itibaren otuz gün sonra tebligat yapılmış sayılır.” hükmü yer almaktadır.
Maddenin dördüncü (4.) fıkrasında 6099 sayılı Kanunun 9.maddesiyle yapılan değişiklik öncesi yürürlükte bulunan hükmü ise; “(Ek fıkra: 06/06/1985 - 3220/12 md.) Daha önce tebligat yapılmamış olsa bile, taraflar arasında yapılan, imzası resmi merciler önünde ikrar olunmuş sözleşmelerde belirtilen adresler ile kamu kurum ve kuruluşları ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına, ticaret sicillerine ve esnaf ve sanatkarlar sicillerine verilen en son adreslerdeki değişiklikler hakkında da bu madde hükümleri uygulanır.” şeklindedir.
Görüldüğü üzere, anılan maddenin dördüncü fıkrasında 6099 sayılı Kanunun 9.maddesiyle değişik bir düzenleme getirilmekle birlikte “daha önce tebligat yapılmamış olsa bile” ibaresinin korunduğu ve bu konuda bir değişikliğin yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Yukarıdaki madde (m.35/4.fıkra) kapsamında tüzel kişilere tebligat yapılabilmesi için, öncelikle tüzel kişinin bilinen en son adresine ve bu arada bilinen en son adresi ticaret sicilindeki adresi ise, Tebligat Kanunu’nun 10.maddesine göre normal tebligat çıkartılması, bu adrese çıkartılan tebligatın bila tebliğ iade edilmesinden sonra aynı adrese (ticaret sicilindeki adresine) 35.maddeye göre tebligat yapılması gerekir. Dolayısıyla, tüzel kişinin ticaret sicilindeki adresine doğrudan-daha önce m.10 göre normal tebligat çıkartılmadan-tebligat yapılması geçerli ve yasanın anılan hükmüne uygun sayılamaz (Aynı yönde bakınız. Hukuk Genel Kurulunun 28.6.2006 gün ve E:2006/12-481, K:2006/482 sayılı ilamı).
Somut olaya gelince; davalı şirketin Antalya'da bulunan adreslerine çıkartılan dava dilekçesi ekli duruşma gün ve saatini bildirir tebligatların bila tebliğ iade edilmesinden sonra Ankara Ticaret Sicili Memurluğundan davalı şirketin adresi sorulmuş, bildirilen yeni adrese 24.05.2011 tarihinde Tebligat Kanunu’nun 35.maddesine göre tebliğ yapılmış ise de, bu adrese daha önceden usulüne uygun bir (Tebligat Kanunu’nun 10.maddesine göre) tebligat yapılmadığından, yapılan tebligatın geçerli olduğu kabul edilemez. Dolayısıyla, usulüne uygun geçerli herhangi bir tebligat olmamasına rağmen davalı vekilinin ilk defa 21.07.2011 tarihli duruşmaya katıldığı ve 25.07.2011 tarihli cevap dilekçesi ile zamanaşımı definde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Davacı vekili, zamanaşımı defi'nin süresi içerisinde ileri sürülmediğini belirterek, karşı koymuş ise de, davalıya yapılan usulüne uygun geçerli bir tebligatın bulunmaması ve davalı vekilinin dosyadan haberdar olmasından sonra yasal süre içerisinde sunmuş olduğu cevap dilekçesinde ileri sürdüğü zamanaşımı def’inin süresi içerisinde ileri sürüldüğünün kabulü gerekir.
O halde; yerel mahkemece, davalının yasal süresinde ileri sürdüğü zamanaşımı def’i hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmeden işin esası hakkında yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşme sırasında azınlıkta kalan üyelerce, yerel mahkeme direnme hükmünün onanması gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca yukarıda belirtilen nedenlerle kabul edilmemiştir.
Hal böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile; direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma ilamında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 24.06.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.